Bu İtalyan, o kadar bize yakın ve bizden ki, onu futbolcularla arasındaki baba-oğul örneğine yakıştırıyorum.
Katılmayabilirsiniz. Montella işini büyük bir sadakatle, ciddiyetle, dirayetle yapıyor. Açıkladığı 35 kişilik kadroya baktığım zaman gözardı edebileceği oyunculara sahip çıktığını, onları asla dışlamadığını görüyorum. Gerçi kesin kadrolar 26 kişiye inecek, 7 Haziran’a kadar UEFA’ya bildirilecek. Kimbilir, Montella bazı oyuncuları zaten bilinen formsuzlukları ve farklı sorunları nedeniyle baştan almasa, fazla kişi itiraz etmezdi diye düşünürüm. Çok derine gitmeden Cengiz Ünder, Cenk Tosun ve Kerem Aktürkoğlu diyelim. Üçü de milli takıma parlak katkılar sunmuş oyuncular. Ama şu aralar uluslararası maç seviyesinde değiller. Kendi takımlarında da birinci seçenek kategorisine henüz dönemediler. Montella onlara yeni bir fırsat kapısı açıp, kısa kamp süresince ‘yeniden yeşerme’ şansı tanıyorsa iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda büyük sorumluluğun futbolcularda olduğunu kabul etmeliyiz. Sırası gelmişken performans optimizasyonu kavramını da hatırlayalım. Bu terim son on yıl içinde endüstriyel lig ülkelerinin bilim insanlarıyla oluşturduğu ekip çalışmasından doğdu. Farklı futbolcuların tüm yorgunluklardan arındırılıp kısa sürede form kazanmaları için yaptırılacak özel çalışmayı belirleyen antrenör. 2020’de gruplardan turnuvaya veda eden Alman Milli Takımı’nda iki performans optimizasyonu antrenörü vardı. Bizde bu sayı sıfır çünkü henüz bilinmiyorlar. Futbolun kadroları giderek çoğalıyor. Bayern Münih, 18 kişilik teknik ekiple sezonu sürdürürken, mesela Beşiktaş’ta bu sayı sadece 6’ydı. Bu optimizasyon meselesinde uzmanlaşmış antrenör de Türkiye’de henüz bilinmiyordu. Başa dönersek… Montella ekibinin değerlerini iyi biliyor. Yardımcılarıyla birlikte çalışırken neleri hedefleyebileceğini, hangi tür oyunla topu nerede tutacağını çok ince hesaplarla tartışıyor. Sakin ve yumuşak kişiliği Montella için aldığı olumlu sonuçlarla birleştirildiğince doğal bir sempati ortamı oluşturuyor. Bu hocanın oyuncularıyla birlikte EURO 2024’ü iyi maçlarla taşıyacağını düşünüyorum. Çünkü oyuncularıyla arasında hem gönül hem de akıl bağı var.
Zirvede sorun yok…Zirvede sorun yok…
Futbol tarihimize çok özel sayfalarla kaydedilecek bir sezonu geride bıraktık. Kendi adıma, ana damarlara, dokulara girmeden sadece gördüklerimi yazıyorum. Hemen söylemeliyim ki bizim Süper Ligimiz hasta!
Tepede sadece iki takım soluk soluğa yarışı sürdürürken, takipçileri adeta teslim olurcasına, pes eden pehlivanlar gibi kenara çekiliverdiler.
Avrupa’ya 5 takım gönderen Süper Lig’e, orta sıraların heyecanını artıracak, dipteki yarışa da adil bir tempo ekleyecek yenilikler yapılamaz mı? Elbette yapılabilir. Play aut örneğin. Düşecek takımlar arasında son bir eleme maçı.. Ya da çok daha radikal bir önerme: Takımların son 5 yıllık puan ortalamasıyla değerlendirilmesi gibi…Hadi, son sözümüzü söyleyelim: Kulüplerden başı ağrıyan TFF müsabaka organizasyonlarıyla ilgilense daha olumlu sonuçlar alabilir. Ancak şunu da anımsatalım: 20 takımlı, play off’lu lig kocaman bir yanlıştır. Önceki deneme de fiyasko ile bitmiştir. En ideali 18 takımlı play off’suz Süper Lig’dir.